...güzel bir son (2)

Japon RYO'larına karşı tarafsızım. Nötr'üm yani. Final Fantasy'leri severim gerçi ama, onlardan başka Japon RYO'su oynadığımı hatırlamıyorum. Ama merakla ve oyunlarını oynamaya vakit bulamadığım için biraz da gıpta ederek takip ettiğim bir firma var: Level 5. Dark Chronicles, Dragon Quest 8 çok iyi oyunlar yaptılar, ama ben vakit bulamadım oynamaya. Yine de çok yakında çıkacak olan Rogue Galaxy'ye bakmak istiyorum. İçinden "galaksi" geçen bir oyun için gece 2 saat az uyumaya değer :) .


Ama burada bahsetmek istediğim bir oyun var ki, benim PS3 listemde baş köşeye yerleşti: Level 5'ın yeni oyunu White Knight Story. TGS videosunu seyrettikten sonra resmen aşık oldum oyuna. İlk kez anime tarzı bir RYO'da bu kadar gerçekçi dövüş fizik efektleri görüyorum ve karakterlerin animasyonları da inanılmaz. Eğer Level 5, oyunun RYO tarafını da aynı başarıyla yapabilirse (ki bundan şüpheniz olmasın), White Knight Story, PlayStation 3 almak için ikinci neden olabilir ('ilki neydi ki?' diyenleri bir alttaki girdiye alıyoruz...).

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Sinan abi tokyo game show baya guzel olmus gibi ama...BU AYKI KAPAK VE ICERIK O KADAR GUZELKI...supersiniz ya:)

bu arada gene ben ilk geldim ;)
Eylül 30, 2006 11:10 ÖS
Rattlehead dedi ki…
yahu neden bu adamlar PC gibi bir sisteme başarılı oyunlar yapmıyorlar.Ben neden tüm japon oyunlarını önce playstation'da sonra pc'de(veya hiçbirzaman) görüyorum(görmüyorum).Yeter artık!en azından oyunlarda artık capon:D şehirleri görmek istiyorum.Zaten savaş oyunlarında ya afrika ya avrupa ya amerika şehirleri görüyoruz,bense artık katana kullandığımız(öyle vampire bloodlines'daki kaytarma tipten değil)japon şehir mimarisinde zatoichi usulü kanlı bir rpg istiyorum pc'mde.hatta mümkünse hellgate:tokyo çıksın.Mesela Level olarak buna bir el atın,Bill Roper'a söyleyin "inadı bırak devam oyununu tokyo'ya uygula" diye(neden istanbul değil çünkü bir adanalı olarak alınıyorum ve ayrıca broken sword'da gördük mevlüt'ü içimiz karardı bir daha lüzumu yok).Neyse umarım ekim sayısı 6 ekimde adana'da olur da kurcalarız erkenden(sorry about my bad TURKISH!):D:D:D:D:D
Ekim 05, 2006 5:02 ÖÖ
Adsız dedi ki…
aslinda katilyorum ...ben hep konsola karsiyim ve hep oyle kalacam...konsol oyunlarina hayata dokunmam ..bu tur oyunlara destek vermemk icin ...neden sadece oyunlara ozel konsor cikarip duryorlar ..yok bide en guzel oyunlar ordaymis ...bu konu uzun uzun tartisilir ama artik yeter...butun oyun dunyasini aya kaldirdilar X360 ve PS3 te ...cift cekirdekli islemciler ...64 Bit islemciler cikti her eks baka durdu ..olurmu oyle yaw ?neyse ...benim gibi baya fazla kisi tanyorum ...OYUNLAR SADECE PC de olmali ...ve evet ...yeter artik avrupa amerika ...neden Tokyada gecen bir RPG yada FPS goremyoruz ..?
Ekim 05, 2006 10:24 ÖS
Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anime, çizgi film değildir!

Resim
Zaten kanımda vardı anime sevgisi... Ama geçtiğimiz 4-5 ay içinde öyle bir hale geldi ki, artık TV'ye baktığım zamanlarında %80'i anime, %20'si de bilimum dizi izleyerek geçiyor. Ne kötü bir şeymiş canım 1MBit sınırsız internet :) Seversiniz, veya sevmezsiniz o ayrı bir konu. Ama Anime'ler "koca gözlü, Japon'a benzemeyen Japon'ların olduğu, savaşan iki karakterin aralarındaki 3 metrelik mesafeyi koşarak 20 dakikada alabilme yeteneği olduğu çizgi filmler" değiller. Şey, tamam, bazı yönlerden öyle gözükebilir tam anlamıyla içine girmediğinizde. Ancak Japon'ların o zengin kültürlerini, derin ahlaki değerlerini, mitolojilerini içeren ve pek çoğu insanoğlunun varoluş sebeplerini kurcalayan bu "çizgi-film"ler, sadece Pokemon'la karşılaşıp da beğenmemiş olanları yakalarından çekip bir daha bırakmayabilir. Peki nereden başlamalı? Açıkçası 1970'lerin başından beri gelişen ve olgunluğa ulaşmış bir sanat dalı Anime'ler ve "benim&quo
Devamı

388@0

Resim
Az önce uzun zamandır beklediğim bir filmden geldim: Dabbe. Fiiii tarihinde bir kısmını izlediğim traji-komik bir Türk yapımı korku filminden sonra (Exorsist'in Türk versiyonu muydu neydi) hep düşünmüşümdür: Acaba ne zaman gerçek bir Türk yapımı korku filmi izleyeceğim? Veya, izleyebilecek miyim? Sanırım bu gece bu sorumun cevabını aldım. Sinemada arkamızda oturan ve her sahnede gülerek filmin içine etmeye başlayan güruhu "çocuklar ya izleyenlere saygı duyun, ya da çıkın" diye nazikçe susturduktan sonra, açıkçası, bayağı gerildim. Japon korku sinemasını pek sevmem, yönetmen Hasan Karacadağ'ın bazı filmlerin ekibinde önemli çalışmaları olduğunu bildiğim için filmde neyle karşılaşacağımı az çok tahmin ediyordum. Yine de filmin beni şaşırttığını söylemeliyim, hem olumlu, hem de olumsuz yönlerden. İlk önce negatif enerjiyi bir üstümden atayım: Filmdeki oyunculuk berbat. Hani ecnebilerin bir lafı vardır, "It sucks!" diye. İşte öylesine berbat. Bazı sahnelerde izl
Devamı

12'den 20. Güne Zıplayış

Artık sosyal medya hayatımda hiç denecek kadar az yer kapladığından, bu blog serisini deneyin 20. gününe, yani bugüne hızla getireyim diyorum... Çünkü sosyal medyayla iletişimimim olmadığından ve artık aklıma da gelmediğinden yazacak bir şey bulamıyorum :)  İşte sosyal medyasız geçirdiğim son 8 gündeki hislerim: 12. Gün Bugüne gelene dek birçok kez Facebook.com'u browser pencereme yazdım. Gereksiz yere zaman geçirmek için değil, dahil olduğum önemli birkaç gruptaki paylaşımları görmek istediğimden. Ama diyetimi bozmadım, bozamadım, girmedim. Ama  önemli şeyler oluyor o gruplarda ve ben kaçırıyorum. Gruplarda dönen muhabbetleri Facebook dışından bir uygulamayla öğrenmenin bir yolu olsa ne güzel olur. 14. Gün Facebook ve Twitter'a girmeyi kestiğimden bu yana tam iki hafta geçti. Artık her boş anımda elim otomatikman "facebook" yazmıyor, varlıklarını yavaş yavaş unutuyorum bile diyebilirim. Ha, boşa çıkan zamanımı yine gereksiz bir şeylere gömüyorum. Ancak en a
Devamı