Kasım ayında dergiyi elimize almak gerçekten çok güzel olacak. Bu arada "Haberi Yaymak" başlığına da yazmıştım ama yoğunsunuz belki gözükmez diye buraya da ekliyorum. Sinan Bey; Limon Sözlük hakkında blogunuzdan aldığım gmail uzantılı adrese mail attım. Olumlu ya da olumsuz her şekilde fikrinizi bildirirseniz sevinirim.
Zaten kanımda vardı anime sevgisi... Ama geçtiğimiz 4-5 ay içinde öyle bir hale geldi ki, artık TV'ye baktığım zamanlarında %80'i anime, %20'si de bilimum dizi izleyerek geçiyor. Ne kötü bir şeymiş canım 1MBit sınırsız internet :) Seversiniz, veya sevmezsiniz o ayrı bir konu. Ama Anime'ler "koca gözlü, Japon'a benzemeyen Japon'ların olduğu, savaşan iki karakterin aralarındaki 3 metrelik mesafeyi koşarak 20 dakikada alabilme yeteneği olduğu çizgi filmler" değiller. Şey, tamam, bazı yönlerden öyle gözükebilir tam anlamıyla içine girmediğinizde. Ancak Japon'ların o zengin kültürlerini, derin ahlaki değerlerini, mitolojilerini içeren ve pek çoğu insanoğlunun varoluş sebeplerini kurcalayan bu "çizgi-film"ler, sadece Pokemon'la karşılaşıp da beğenmemiş olanları yakalarından çekip bir daha bırakmayabilir. Peki nereden başlamalı? Açıkçası 1970'lerin başından beri gelişen ve olgunluğa ulaşmış bir sanat dalı Anime'ler ve "benim&quo
Az önce uzun zamandır beklediğim bir filmden geldim: Dabbe. Fiiii tarihinde bir kısmını izlediğim traji-komik bir Türk yapımı korku filminden sonra (Exorsist'in Türk versiyonu muydu neydi) hep düşünmüşümdür: Acaba ne zaman gerçek bir Türk yapımı korku filmi izleyeceğim? Veya, izleyebilecek miyim? Sanırım bu gece bu sorumun cevabını aldım. Sinemada arkamızda oturan ve her sahnede gülerek filmin içine etmeye başlayan güruhu "çocuklar ya izleyenlere saygı duyun, ya da çıkın" diye nazikçe susturduktan sonra, açıkçası, bayağı gerildim. Japon korku sinemasını pek sevmem, yönetmen Hasan Karacadağ'ın bazı filmlerin ekibinde önemli çalışmaları olduğunu bildiğim için filmde neyle karşılaşacağımı az çok tahmin ediyordum. Yine de filmin beni şaşırttığını söylemeliyim, hem olumlu, hem de olumsuz yönlerden. İlk önce negatif enerjiyi bir üstümden atayım: Filmdeki oyunculuk berbat. Hani ecnebilerin bir lafı vardır, "It sucks!" diye. İşte öylesine berbat. Bazı sahnelerde izl
Artık sosyal medya hayatımda hiç denecek kadar az yer kapladığından, bu blog serisini deneyin 20. gününe, yani bugüne hızla getireyim diyorum... Çünkü sosyal medyayla iletişimimim olmadığından ve artık aklıma da gelmediğinden yazacak bir şey bulamıyorum :) İşte sosyal medyasız geçirdiğim son 8 gündeki hislerim: 12. Gün Bugüne gelene dek birçok kez Facebook.com'u browser pencereme yazdım. Gereksiz yere zaman geçirmek için değil, dahil olduğum önemli birkaç gruptaki paylaşımları görmek istediğimden. Ama diyetimi bozmadım, bozamadım, girmedim. Ama önemli şeyler oluyor o gruplarda ve ben kaçırıyorum. Gruplarda dönen muhabbetleri Facebook dışından bir uygulamayla öğrenmenin bir yolu olsa ne güzel olur. 14. Gün Facebook ve Twitter'a girmeyi kestiğimden bu yana tam iki hafta geçti. Artık her boş anımda elim otomatikman "facebook" yazmıyor, varlıklarını yavaş yavaş unutuyorum bile diyebilirim. Ha, boşa çıkan zamanımı yine gereksiz bir şeylere gömüyorum. Ancak en a
Yorumlar
Oyungezer... Tam... Ben... Level'ı... Bitirdiğim... Ayda... GELİYOR!!! Dergisiz kalmayacağım! Bundan daha güzel haber olabilir mi!!!